gidişim ani olmuştu ama...
Mecburi bir aradan sonra yine açtım kapağını pek muhterem günlük. Ben seni böyle öksüz bırakmazdım ama kader çaktırmadan ağlarını örmüş ne gelir elden. Bir necefli maşrapa yerleştiremedim sana o ara ona yanarım. Külliyen değiştin canım, farkettiğin gibi, bir nevi extreme makeover, ama bir sor bakalım niye. Kısaca heklendin günlükçüm zavallım, hem de annem tarafından. Şimdi, ben bir pazar akşamı evde, pazar dizilerim için teşkilatı kurmuş, bir elimde dergim, bir elimde kahvem sakin sakin oturmuşken telefon acı acı çaldı. Bizim evin telefonu genelde annem tarafından çaldırılır malum, ama kendisiyle daha sabah saatlerinde, beni (yine) uykumdan uyandırmak suretiyle konuşmuş olduğumuzdan hayırdır diyerek açtım telefonu. Tahmin ettiğim gibi arayan annemdi ama arama sebebi kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir şeydi. Diyaloğumuz (monolog da diyebilirsin sen) aynen şöyle gelişti:
-Canım merhaba, ne yapıyorsun?
-İyiyim anne, oturuyorum öyle boş boş (huzur huzur), siz ne yapıyorsunuz?
-Biz de iyiyiz, oturuyoruz çekirdek hanım (burada tekinsiz bir kahkaha koyverir, canım annem)
-(sırtımdan boşanan ter eşliğinde, nasıl yani? nayır, nolamaz, nolabilir mi? yeniden: nasıl yani? hisleriyle, konuşmakla inlemek arası bir tonda, bir yandan gülmeye çalışarak, bir yandan ne diyeceğim ben şimdi diye top çevirmeye uğraşarak) Yaaa, ıhıhı, bak sen, ahahah ...
- Şekerim annen artık oldu görüyorsun. İnternetten şu sizin gittiğiniz oteli araştırıken bir baktım bir blogda bahsediliyor, aa baktım bu bizim kız. Nasıl buldum seni ama?
-(allahım sen sabır ver bana, bu kadın daha düne kadar bilgisayarın kapağını açamazdı, şimdi otelleri motelleri netten araştırıp üstüne online Sherlok'luk yaparak gayet anonim bir blog'u hackliyor, ben ne yaptım böyle, ellerimle bir canavar yarattım...) ne iyi ne iyi, eee daha daha nasılsınız, babam nasıl? havalar, sular ... (hafiften başım dönüyor, kalp krizi belirtileri neydi acaba?)
- İyi iyi, hepsi iyi. Ha kardeşinin blogunu da buldum!
- Aa, onun da mı blogu varmış? (bu yeni haber işte) bilmiyordum, ne güzel, ne güzel... Anne ocakta yemeğim var, ben sizi biraz sonra arayayım mı?
-Tabii kızım, hadi öptüm.
Acaba ne kadarını okudu, ne okudu, ben ne yazmıştım ki bu kadar telaş ediyorum, gören de gizli undergroung hayatımı ifşa ettim sanır, olsa dükkan onun. Ama yine de kendimi 13 yaşında mektupları okunan, bunun farkına varınca çok içerleyen savunmasız kız gibi hissettim. Kızdım, şaşırdım, ona o laptopu verdiğim güne saydırdım ve soluğu bilgisayarın başında aldım.
Nasıl paniğim anlatamam. İsim değiştirmeyi, yedek almayı herşeyi denedim, beceremedim ve tek çare olarak sil tuşu kaldı maalesef. Ve 1 yıl 1 aylık bebeğim sanal çöplüğe gidiverdi.
Tabii derhal kardeş arandı, o da başına gelenlerden haberdar edildi. Meğerse bir iki ay olmuş o da başlayalı. Annemi o da allaha havale etti, ben o kadar araştırdım, kendimi google'da bulamadım, o nasıl buldu acaba diye hayretler içinde kaldı, blog adını kaybedeceğine üzüldü. "Böyle birşey de ancak bizim evde yaşanır." diyerek son noktayı koydu.
İşte böyle canımın içi, seni detokslayıp azıcık tornadan geçirmeyi düşünürken baştan yaratmak zorunda kaldım. Ne güzel alışmıştık birbirimize yuvarlanıp gidiyorduk, ama yine de başlangıç başlangıçtır, öyle değil mi?
1 Comments:
deneme
Yorum Gönder
<< Home