10.11.06

şimdi spor haberleri

Yokluğunda (çok kitap okudum diye bir şarkı vardı galiba, ama okumadım maalesef) spor planımı uygulamaya aldım günlükçüm. Geçen pazar o meşum telefondan 1 saat kadar önce bir anda, öyle vahiy gelmiş gibi fırladım yerimden ve bizim oradaki salona gittim. Niyetim önce o salonla sonra şehirdeki eli ayağı daha düzgün, haliyle çok çok daha pahalı, ama benim için gitmesi gelmesi pek pratik olmayacak salonla görüşüp hafta içi birine kaydolmaktı. Ama burası taleplerime (fitness, havuz, pilates) gayet uygun olunca bir baktım kaydoluvermişim, hem de yıllık. Her zamanki gibi orada da beni çileden çıkaracak birilerini buldum. Misal, oraya ilk gelenleri karşılayıp işlemlerini yapacak, onlara salonla ilgili bilgi verecek, işin vitrininde olduğu için ziyadesiyle yıkayıp yağlayacak, tamam ya, en azından sevimli, güleryüzlü filan olması beklenen hatunun mahkeme duvarı suratı, artı sevimsizliği, artı nadanlığı (ne güzel kelime değil mi? Tınısı anlamının hakkını veriyor, mebzul gibi, dolu dolu, ... tamam tamam dağılmayalım) dakika bir gıcık etti beni. Ben oraya en azından size para bayılmaya gelmiş bir insanım, o surat ne öyle, niye gelip de keyfimi kaçırdın? der gibi. Neyse ilk günden sinirlenmemek konusunda kendimle anlaştım. Gidecek kilolarımın, yerlerine çıkacak kaslarımın hayaliyle gevşedim, rahatladım.
Tabii spora öyle ha deyince başlanmıyor. Bir kere kıyafet mevzusu var, çok mühim. Eşofmanlarımın hiçbiri insan içine çıkmaya müsait halde değildi. Hepi topu 1 metre penyeye sırf üzerinde şık bir logo var diye dünyanın parasını vermeyi hep reddettiğimden ucuza aldıklarım da bir iki yıkama sonrası kapri kıvamına geldiğinden giyilecek halleri yoktu pek. Bir de motivasyon faktörü vardı tabii, şık giyinelim, güzelleşelim, daha bir şevkle hoplayalım zıplayalım değil mi?
Neyse bu meseleyi hafta sonu birkaç saati alış veriş merkezinin spor ürünleri katında geçirerek hallederim sanmıştım ama yanılmışım. Öyle ha deyince spor malzemesi de bulunmuyormuş meğerse. İlk girdiğim mağaza, düşük ücretle çocuk işçi çalıştırdığı için pek de sempatik olmamakla birlikte, en fazla çeşide sahipti, ama görünürde, bir tane uygun şey bulamadım. Görevli kız içimin tam da sinmediği ve neredeyse üç haneli bir fiyatı olan altı, "lütfen bunu kaçırmayın, bakın bu son, bir daha da gelmez, diğer bedenleri hemen tükendi zaten gelir gelmez" diye burnuma burnuma sokunca daral müşteri tabiatım kendini gösterdi. Bir eşofman altını bu kadar kıymetli ve eşsiz ve bulunmaz yapan şey ne olabilir ki? Sonuçda modeller belli, kumaş aynı, renk dersen yapılan tüm o tantanalı reklamlara karşın siyah, gri ve lacivertten ibaret. İlaç için bir tane kırmızı vardı, işte kızın burnuma dayadığı, onun da modelini pek sevmedim. Bir de hakikaten logo satın almak çok koyuyor bana. O fiyatın daha altına kışlık pantolon aldım daha geçen hafta, bunun ne astarı, aksesuvarı var, ne dikişinde bir incelik. Off böyle giderse evdeki temizlik kıyafetlerini giymek zorunda kalacağım diyerek kızın dediğini yaptım ama içime de hiç sinmedi. Neyse bir tane yetmez tabii, yıkanır, kurumaz filan. Birkaç mağaza sonra daha uygun fiyata üstelik de modeli gayet hoş bir tane bulunca onu alıp derhal diğerini iade ettim, ohh rahatladım vallahi. Gerçi hala bir tane eksiğim vardı ama olsun, o sömürücülere para kaptırmadım ya, mutluyum.
Sportif insanın önündeki ikinci zorluk spor çantası. Spor kişisi çakıltaşı alemlere iş çıkışı akacağından her şeyini yanında götürmek zorundaydı. Yatağa yığdığım götürülmesi elzem eşyalar: Eşofman altı, üstü, tişört, çorap, ayakkabı, aletlere sermek üzere havlu, mayo, kurulanmak üzere havlu, gözlük, bone, terlik, çıkınca takmak üzere bere, su şişesi, işte giyinip çıkacağımdan eğer o gün topuklu pabuç giydiysem eşofmanın altında sırıtmasın diye bir spor ayakkabısı daha (dışarıda giyilenle içeride dolaşılmıyor, salon kuralı). Yığının heybetinden spor sonrası için temiz tişört vs'den vazgeçtim hemen. Evdeki zavallı spor çantaları bu kadarını alamadı tabii, seyahat çantalarından birini tahsis ettim bu göreve. Ama o kadar ağır ki, sırf o çantayı sürüklemek bile fazladan kalori yaktırır zannımca.
Pazartesi sabahı binbir zorlukla kalan eksikleri de tamamlayıp akşama başladım olaya. 3 gün oldu. Fitnes, o gün varsa pilates, üstüne yüzme şeklinde gidiyorum, arada Adrian Adrian diye bağırasım geliyor, ama keyfim yerinde. Filmlerde form tutmak için hırs yapıp kendini salona kapayan tipler olur hani, fonda tempolu bir müzikle kahramanın koştuğunu, kum torbalarını yumrukladığını, deli gibi mekik çektiğini filan gösterirler, biraz öyle hissediyorum. Tabii onlar sonucu on dakika içinde alıyorlar, benimki ne kadar sürecek bilmiyorum. Hafif bir ağrı ve yorgunluk dışında iyiyim. Yalnız iştahım feci açıldı. Bu bir sorun teşkil etmez ümidindeyim.

Dün çok kelepir bir alışveriş yaptım, onun sayesinde. Resmini verdiği tencere (spor çantamdan daha ağır, hatta çok çok ağır), ne zamandır arayıp bulamadığım battal boy bir demlik, baharatlar, gıda boyası (ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok, rengi çok güzeldi) ve bu marka kakao aldım. Bu dükkanı şöyle hakkıyla gezmesi yarım saatten fazla alır ama ben şöyle bir dolaşabildim ancak, süper bir yer. Son tencereyi bana verdiler, "Siz daha fazla getirin müşterisi çok olur bunun." dedim. "Sabahtan beri 4 tane sattık, anlamadık bu ne ilgi." dediler. Ben de "nette çıktınız siz ne haber" dedim. "Haa" dediler. Sahipleri de pek sempatik. İlk fırsatta yine gidecek ben.

2 Comments:

At 09:57, Anonymous Adsız said...

Çok sevindim seni gördüğüme :) İçime dert olmuştu gerçekten nerelerdesin diye! Spor salonu olayına özendim gerçekten.İzmirde plates yapılacak hilton oteli dışında bir yer yok herhalde..Eh ordada olates yapmak yürek ister sanırım :) Spor salonu+havuz vs şeklinde spor salonlarımız pek az..bende plates istiyodum.Döndüğüne çok sevindim ve annemlere bilgisayarı öğretmediğim için kendimi tebrik ettim :)

 
At 13:15, Blogger Ilgaz Gürses said...

Sakın ha, fazla iyi öğreniyorlar sonra :)

 

Yorum Gönder

<< Home