13.9.07

tatil bitti

Arayı soğutunca yazmak da zor oluyor. Halbuki epeyce şey birikti.

Tatile gittim döndüm. Elimi hiçbir işe sürmedim. Ye iç yat yüz şeklinde 3 hafta geçirdim. İlk hafta yeğen kurabiyesiyle beraberdik. 1,5 yaşında ama plajda garsonlara adlarıyla hitap ederek sipariş veriyor, serçeye, martıya kuş demiyor illa serçe ya da martı, ne kadar dolambaçlı yollardan götürürsen götür parkın yolunu bilip seni oraya yönlendiriyor, elini filan bir yere çarptıysa, acıdı öp diyor, en bi ciddi ifadeyle ipod dinliyor. Böyle acaip birşey işte.

Karnım ve geri kalan kısımlarım epeyce büyüdü. Feci iştahım var. Yemekten bir saat sonra şimdi ne yesem diye düşünmeye başlıyorum. Bir de mide yanması geri döndü ki bu da yanmayı bastırmak için daha fazla yemek ihtiyacı duymam anlamına geliyor. Yazı yazlıkta mayo, şort, askılı tişörtlerle atlattık, sonbahar ve kış kötü. Fazla birşey almak istemiyorum. Öte yandan her sabah gardrobun önünde ne giyeceğim diye ecel teri döküyorum. En fenası da ayakabılara girmiyor ayağım. Umarım kalıcı olarak büyümemişlerdir.

Tatilde deli gibi yüzdüm, iyi oldu. Hanereisi de büyük bir süpriz yaparak bir hafta bizimleydi. Ama tembellikten 50cm dibindeki limonata gibi denize 3-4 kere girdi. Tanrım ne olur oğlum babası gibi üşengeç olmasın.

Cumbabamızın seçilmesi herkesi depresyona soktu, daha çıkan yok. Babam sabahın üçlerinde uzun yürüyüşlere başladı. Annem barut fıçısı. Kazayla televizyon açılıp bu konular konuşuldu mu tumturaklı küfürler savruldu evde. Normale ben de öyle olurdum ama bu ara sakinlik mi desem durgunluk mu, işte bir salaklık musallat oldu bana, üzülme, sinirlenme fonksiyonlarım devre dışı kaldı. Hormonlardan sanırım.

Henüz bebeğin ismine karar veremedik. Daha doğrusu benim kısa listem hazır ama babamız veremedi. Daha da doğrusu düşünmeye üşeniyor. Bu son dakikacılık huyu mahvediyor beni. O amaçla götürmemiştim gerçi ama tatilde bitirirsem bitiririm olmadı emekliliğe kalır diye götürdüğüm Yunan mitleri kitabını kardeşle delik deşik ettik, Adonis, Poseidon, Herakles diye dolaştık bir süre. Babam "Kutatgubilig hem öztürkçe hem özgün" diyerek işi iyice sulandırdı. Hanereisi "Necmettin olsun bari, ne güzel" diye dalga geçince, Nurettin, Vahdettin gibi isimler takıp dalga geçmeye başladı millet. Ben de sonunda Şahsettin'de karar kıldım. Bari orijinal olsun. Gazetede vardı, bu Şahsettin denen adam karısıyla, birbirlerinden habersiz aynı kupunu yatırıp lotoyu kazanmışlar; hem isim karizmatik, hem şanslı, daha ne olsun. Geçenlerde "filancalar bebeklerine şu ismi koymuş" dedim, manasız gözlerle bakarak "e daha çocuk doğmadı ki!" dedi bana. Sabır yarabbim.

Gazete deyince, Çölaşan sepetlenince ailece Doğan grubu gazetelerini bıraktık. Birkaç Cumhuriyet girişimimiz oldu ama o da kederimize keder katıp bizi iyice bedbaht edince aman gazeteyi napıcaz moduna girdik. Televizyon zaten neredeyse hiç açılmadı. Eskiden bıraksan 24 saat haberlerin başından kalkmayan babam bile "böyle daha iyiymiş ya, ne gerek var kasmaya" dedi.

Bu arada klasik müzik festivalinden de geri kalmadık. Ben sarkıtıp oturduğum vakit ayaklarım fil ayağı gibi olduğundan gece konserlerine gittik sadece, ama güzeldi. Bir gece Adnan Saygun çalıp beni ölümün eşiğine getirdiler gerçi ama o kadar kusur olacak artık. 45 dakika boyunca horlayan, sıkıntıdan kıpır kıpır yerinde duramayan insanlar parça bitince bir alkış bir kıyamet oldu ki şaşmamak elde değil. Ne anladılar da neyinden zevk aldılar bilmem. Olmuşuz biz demek ki.

Her güzel şey er geç bitiyor, ben de eve döndüm sonunda. 2 gün boyunca Tepikbey (bu da fena isim değil) için alınacaklar listesi yapmakla uğraştım. O ne teferruat allahım. Daha kıyafet hiç yok içinde ama liste padişah fermanı gibi. Pusetlere bakalım diye biraz da meraktan yeni açılan alışveriş merkezine gittik hafta sonu ve ben yine memleketten nefret ettim. Kapalı mekanlarda sigara içmek yasak madem alışveriş merkezlerinde niye serbest anlamıyorum. Yiyecek kısmında yanımda yöremde içilmeyen bir masa bulacağım diye 4 masa değiştirdim. Yine de illa ki birileri gelip burnumun dibinde tüttürdü. Hadi elin kadınını hamile diye takmıyorlar, masada çoluk çocuk oturanlar nasıl bu kadar rahat içiyorlar aklım almıyor. Yarım saat içinde yiyip kalkana kadar boğazım perişan oldu, bebek ne kadar rahatsız oldu bilmiyorum. Bu ülkede yaşamak gerçekten çok zor.

Durum şimdilik budur.

1 Comments:

At 12:28, Blogger Tijen said...

Çakıltaşını tatil sonrası sendromu mu sarmış? Tatil güzel şey, keşke hiç bitmese değil mi? Bugün eteğimdeki taşlar mutfakta zen'in komşuları arasına katıldı. Selamlar sizin oralara.

 

Yorum Gönder

<< Home