10.3.08

Ben nerde yanlış yaptım ya da 3. ay psikozu

Durum başlıktaki kadar acılı arabesk mi, yoksa ben mi abartıyorum günlük bilmiyorum. Ama 3. ay itibaryla halim gerçekten vahim. Bizim kuşun uyku direnci beni mahvediyor. Bir de bu aralar benim kucağım hariç hiçbir şekilde durmadığından yapışık ikizler şeklinde yaşıyoruz, ve asla göğsümü bırakmıyor, doymuyor... derken telefon çalar ve bizimki uyanır...

Yazmıştım, birkaç gün geçti üzerinden. Ama yukarıdakiler aynen geçerli, durumda bir değişiklik yok. Birazcık özgürlük ve dinlenmiş kemikler için 3. aya çok bel bağlamıştım, hüsran oldu. 

Yine de asıl sıkıntım başka, kafam çok karışık, canım sıkkın anlayacağın. Anlatabilir miyim derdimi bilmem, bir deneyeyim yine de.

Şimdi ben bebek bebek diye yıllarca kendimi yırttım, sonunda uykusuz muykusuz ama en şahanesinden bir tane oldu işte. Ama daha şuncacık zamanda bir melankoli bende, bir bezginlik, bir "bu mudur yani hayat" umutsuzlukları! Nankörlük mü, kadir bilmezlik mi ne dersen de. Ama günler haftalara, aylara öyle hızlı, öyle birbirinin aynısıymışcasına dönüyor ki, şu filmdeki gibi hani, her sabah aynı gün, her akşam aynı gece. Oğluma bayılıyorum, uyutmak için kırk takla atıp uyuyunca uyunsa da sevsem diye dakikaları sayıyorum; ama bazen, o koltukta, günün 7., 8. saatini kucağımda emzirerek ve karşı duvarı seyrederek geçirirken, ya da gün içinde sayısını hatırlamadığım kere altını değiştirip, bitmeyen ağlamalarını yatıştırmak için dakikalarca türlü şaklabanlıklar yaptıkan sonra yorgun ve dağılmış, camdan dışarı dalıp, hayatın bensiz nasıl da heyecanlı telaşlı aktığını düşleyince, ne bileyim aklıma estiği gibi herhangi bir yere, mesela kuaföre, sinemaya, İstanbul'a gidemeyince,  hiç, ama hiçbir şey üretmeyip, kendi yemeğimi bile pişiremeyince, kıyafetlerim bir yana ayakkabılarıma bile sığamayınca, dünyanın her türlü hengamesi gözüme öyle güzel, öyle ulaşılmaz geliyor ki; sanki öncesinde de şahane bir hayatım varmış gibi üstelik. 

Bir de şu bitmek bilmeyen bekleyiş hali. Farkettim ki hep bekliyorum, daha iyi uyuduğu, saat başı göğsüme yapışmadığı, sofraya bizimle oturduğu, ne bileyim işte konuştuğu, beraber kitap okuyacağımız, yüzeceğimiz günleri, dışarıda gidebildiğim mesafenin ve geçirebildiğim vaktin pusetin gittiğinin ve şimdiki emme peryodunun biraz daha fazlası olduğu zamanları... Neden şu andan zevk alamıyorum bir türlü bilmiyorum.  Bizimki biraz... zor demeyeyim de zorlu bir bebek, ondan mı kapadım kendimi içime, dört duvara bilmem, bildiğim en kısa zamanda sıkı bir plana ihtiyacım olduğu. Bu böyle gitmez, giderse ufak ufak küçülüp gidecekmişim, yok olcakmışım gibi geliyor zira. 

...

Hiç anne bloglarındaki gibi bir yazı olmadı değil mi, o mutlu, enerjik, tatminkar, sıkıntı çekseler de her daim sıkı, ne yaptığını bilen, çocuk da yapan, kariyer de, eğlenen de, evde ve dışarıda işini gücünü sürdüren, hayattan kopmayan kadınlarınki gibi değil. Belki de mesele daha öncesinde de bu saydıklarım gibi bir kadın  olmamış olmam, zaten nasıl yapılacağını, nasıl idare edileceğini, neresinden çekiştirmem gerektiğini hiç öğrenememiş olmam, mesele bu herhalde. Öğrenilebilir birşey midir hayatı yaşamayı becermek? Ya da iyi ihtimal daha çok erken buları istemek için, kim bilir?

O kadar da karamsar değilim aslında ama şimdi böyle geldi içimden. Geçer.