17.8.08

uykusuz her gece

2 yıl okul tatili kabilinden 3 aylık yaz tatilimiz güzel lakin uykusuz bir şekilde geçmekte. Ağlatma  işe yaramadı (sinirlerimi laçka etmekten başka), Ferber gelsin de bizim kuzuyu uyutsun. Baby Whisperer diye bir kitap getirtmiştim İngiltereden; uyuyana kadar yanından ayrılmadan, ağlayınca kucağa alıp sakinleşince yatağa bırakma şeklinde özetlenebilecek bir yöntem öneriyor, ilk gün sabah uykusunda 40 dakika denedim, bel kol kalmadı. Gece de 12'ye kadar emzirmeden denedim. Uyumaya uyuyor ama yarım saatte bir uyanıyor. Açlıktan uyanmadığı kesin çünkü dayanamayıp sabaha karşı annemin yanına veriyordum, orada sütten yana  ümidi olmadığından mışıl mışıl uyuyordu; dün gece onda da uyumamış. Devam etsem mi bilemedim. Burada keyfim yerinde, yorulunca annemle babama atıyorum ama eve dönünce ne yapacağım bilmiyorum. Uykusuzken hiç çekilmem ben. 

Onun dışında günler hep aynı telaşla geçiyor, sabah kalk, (o 6 gibi uyanıp dedesiyle gezmeye gidiyor) halin varsa kuzuyla denize git, yoksa azıcık daha uyu, kalk kuzuyu yedir, uyut, koş denize bir yüz çık, kuzunun öğle yemeğini hazırla, uyansın yedir, biraz oynat, bir koşu yüz gel, yine uyut, azıcık popon yer görsün, uyansın hazırla, denize götür, yüzdür, yüz, eve gel, banyosu, akşam yemeği, yatır. Aralarda bol bol emzir, meyvesini hazırla, yoğurdunu mayala, nette çaresizce uyku sitelerini gez. Gece de ha bire kalk. Yine de en azından açık havadayız, deniz var, kilo vermem de cabası.

Dönüş yaklaştıkça bakıcı gerçeği germeye başlıyor beni. Şimdiden hepsinden nefret ediyorum. Hangi bakıcı benim yavruma benim kadar iyi bakabilir sıkıntısı her anne gibi beni de sardı. Yaşını geçince tuvalet şartlanmasına başlamak istiyorum, binbir türlü sağlıklı kurabiye öğrendim, onları yapmak istiyorum. Dünyayı  benden öğrensin istiyorum, hiç tanımadığım bir (o da şanslıysak, yoksa bir sürü) yabancıdan değil. Öte yandan çalışmaya başlamam lazım (tabii önce iş aranacak). Çalışmasam bile sadece çocuk odaklı yaşamak çok zor...

Diye yazmıştım aylar önce, üşengeçlikten, isteksizlikten vs yayınlamamıştım. Bir de insan deniz kenarında yaşayınca, ne bileyim, domates doğrarken başını kaldırıp bugün güneş dalgalara hangi açıyla vurmuş diye durup bir mola verebiliyorsa, kuzu uyuduğunda "ben bi koşu iki kulaç atıp geleyim" diye cümleler kurabiliyorsa, iki tişört, bir şortla ömrünü rahat rahat idame ettirebiliyorsa hayat olduğundan daha hafif, daha gerçeküstü, bir o kadar da yaşanası geliyor insana ve blog yazmak da makyaj yapmak, para hesabı yapmak, o eteğin altına şu pabucu giymek, alışveriş yapmak gibi eylemlerden biri haline geliyor. Dile kolay 4,5 ay gerçek dünyadan uzak yaşadım, saatlerce yüzdüm, kuzuyla oynadım, denize baktım, daldım, kilolarımı selülitlerimi ummana saldım; şimdiyse tam anlamıyla sudan çıkmş balık gibiyim. Gerçek hayat hangisi sahi?

Neyse. Kuzu hala uyumayı reddediyor. Gündemin ana başlığı bu, gözlerimin altındaki mor halkalar, tek basamağa doğru ilerleyen zeka katsayım, sürekli yorgunluk artık dayanılmaz halde. Bir pedegok  son çarem.

Bakıcımız 10 güne başlıyor. Sevmedim tabii ki ama birinden başlamak lazım. Artık benim de normal insanlar gibi yaşamam, semt sınırlarından çıkmam, üstüme başıma ciddi birşeyler almam, topuklularla nasıl yürünür hatırlamam, ne bileyim kuaföre filan gitmem lazım. Asıl iş aramaya başlamam gerek. Hiç içimden gelmiyor aslında, zira  sosyallik de spor gibi bıraktın mı hamlıyorsun, başlamaya üşeniyorsun. Öyle zoruma gidiyor ki şu anda yeni bir ortama girmek, alışmak, sabah kendimi yollara atıp gece enkaz gibi dönmek, kuzumu birkaç saat görebilmek. Ama gerçek hayat bunu emrediyor, öyle değil mi?

Şu ara hayat biraz gri, puslu. Umarım yakında güneş açar.