16.12.08

işte öyle bir şey

                                                       
Üstte gördüğünüz bu son derece masum suratlı insan yavrusu uyku vakti geldiğinde Mr Hyde misali canavarlaşıp uyumayı reddediyor. 1 senenin sonunda artık bu gerçeği kabullenip kendimi yememem, uyku işini hayatımdan çıkarmaya alışmam lazım. O yüzden günde 40-50 kere söylüyorum. 

Çocuk doktorları bu işi kesinlikle bilmiyorlar (bizim oğlan iki sene annesiyle yattı, ancak öyle uyuyordu; bazı sanatkar ruhlu çocuklar böyledir; alıştırmışsını siz böyle, artık yapacak bir şey yok, vs.)  Anlı şanlı pedagogumuz da bizim kuzu karşısında aciz kaldı. Zaman zaman iyi uyuduğu birkaç gün geçirsek de son durum itibariyle 24 saatlik rutinimiz şöyle:
Gece 20:00'de emerek yatış, 22:00-23:00 civarı ilk uyanış, pış pış, e eee mantralarıyla birkaç dakikada dalış, sonra ortalama olarak 1-1,5 saatte bir haykırmak ve 1 saniye içinde yatakta ayağa fırlamak suretiyle (katiyen mızıldanarak değil) uyanış, 2-3 dakikada tekrar dalış, tam uyudu derken 5-10 dakika sonra uyanış, tekrar pış pış, sabah 5 civarı uyanış, bu sefer yarım saatte (bazen 1 saatte) zorla dalış, en geç 6'da tekrar ve nihayi uyanış, annenin koynunda emerken 15-20 dakika sersemleyiş, 6:30'da güne başlayış.

Şansım varsa 10:00 civarı sabah uykusuna yatış, 30 dakika sonra uyanış. Öğleden sonra artık tam piyango, 15'te de olabilir, 17'de de. Bazen de hiç uyumadan, ama uykusuzluk başa vurduğu için sürekli mızlayarak günü bitiriş.

1 yaş bebeleri günde 12-13 saat uyur diyenler ya ne dediğini bilmiyor ya da bizimki bir tür uzaylı. Rutinler, sakinleştirmeler, kitaplarda yazan, sağdan soldan duyduğum hiçbir şey kar etmedi. Aslında uykusu var, ama uyku kelimesi telafuz edildiğinde bile oğlanı mahvediyor. Artık çareler tükenince ağlatmanın zamanıdır dedi pedagog ama bizimki tam 2 (yazıyla iki) saat ağlayıp yine de uyumayarak beni perişan eyliyor. Geceleri ağlatmaya ise cesaret edemiyorum, apartmanda uyuyan diğer insanlara yazık.

Neyse bu arada 1. doğum günümüzü de eda eyledik 10 gün önce. Özenip manyak gibi hazırlandım, macaronundan cheesecakeine; 50 kişi doyardı o sofrayla. Kalabalık, gürültü, iki ailenin bir araya gelmesi filan, hiç zevk almadım. Sonrasında da tatsız şeyler oldu. Geçti gitti netekim. Ama kuzu müthiş mutluydu, oğlan tam bir sosyal kelebek; herkesin kucağında saatlerce oturdu, oynadı, gıkı çıkmadı. Emmek, kucağıma gelmek aklına bile gelmedi. Bayram sonu millet (nihayet) gidince de resmen bunalıma girdi. Ama seneye evde asla böyle bir şeye kalkışmam, hele de kuzu hala uyumamaya devam ederse; kusura bakma şekerim, annen mutsuz olunca otomatikman sen de oluyorsun. Değmez.

Artık bitsin bu sene değil mi? Kuzumu büyütmek dışında bir tane bile iyi şey olmadı koca sene. Sağlık sorunları, mali sorunlar, ailevi sorunlar... Bir de üstüne kriz geldi, tüy dikti. Artık çalışmaya başlamam lazım ama İK gazeteleri 3 sayfa filan çıkıyır, o da ilan değil, makale  dolu. Vaziyet berbat.

Yetmezmiş gibi bakıcımız feci geveze ve ukala çıktı. Bizim buralara istediğim saatte gelip gidecek adam bulmak çok zor olduğundan katlanmaya mecburum, hele de görüştüğüm diğer tipleri düşünecek olursak bu ehveni şer zaten. Maalesef sürekli dip dibeyiz. Araba Hanereisinde, Hanereisi uzaklarda işte, dolayısıyla ben eve hapis ve sabahtan akşama çen çen sürekli bir konuşma uğultusuyla yaşıyorum. İlk hafta yapışık yaşadık mecburen, kuzuyu onunla yalnız bırakmak isemediğimden. Onu tanımak için de bol bol konuşmasına ses etmedim. Bu da sandı ki herhalde ben muhabbet insanıyım, bastı gaza. Hayır salak kafam, ağzımı açıp bir şey de diyemiyorum, az buçuk eğitimli, memurluktan emekli, oturaklı filan bir kadın. Şimdi çareyi onları salonda bırakıp çalışma odasına kapanmakta buldum. Sade ben değil annem, temizliğimizi yapan hanım filan da illallah demiş vaziyette. İkinci arabayı alana ve ben işe başlayana dek kurtuluşum yok. Bu da ne zaman olur allah bilir. 

Hiç iç açıcı olmadı bu yazı biliyorum. Aslında içim buradakinden daha karanlık. Daha kuzuya istediğim gibi iyi bir anne olamadığım hisleriye boğuşmamdan, ona hak ettiği herşeyi veremeyeceğimize dair endişelerimden, hayatın alabildiğine tatsız ve bazen çok kısa, bazen de aşırı uzun olduğundan filan söz etmedim. Etmesem daha iyi.

Her şeye rağmen çok şeker bir kuzu bu ya!